2 Mayıs 2013 Perşembe

Bir insanın diğerini sevmesi için çok emek gerekmiyor aslında. Hayır, gerekiyor ama bu sandığımız kadar zor değil. Standart duygulara sahip bir insanı ele alalım, günün herhangi bir saatinde, herhangi bir sokağında dolanırken, akşam yemeğini kaşıklarken ya da elbiselerini renklere göre ayırırken kime, nasıl aşık olacağına karar veremiyor. Birden bire, karşına 'o' dediğin insan çıkıyor ve sersemleşiyorsun. Yıllardır kimseyi sevmemişsin, sevemeyeceğini düşünüyorsun, ama?

Ansızın gerçekleşiyor her şey. Ansızın hissediyoruz, öylesine hissediyoruz ki hatta bünyemize ters geliyor ve afallıyoruz. Kontrolden çıkıyor,çünkü bedenin ve zihnin elinde olmayan bir kimyasal bu. Onu düşünüyorsun, aynı zamanda akşam yemeği, onu düşünüyorsun, bulaşıkları makinadan çıkarman gerek, onu düşünüyorsun, her yer yeşillik. O kadar da kötü değil aslında. Önce bir sarsılıyorsun, birine bu kadar değer vermek, onun değerli hissetmesi, tüm seçenekleri düşünürken aslında başka bir türün olmayacağını anlıyorsun.
Başka nasıl olabilir ki? Sevgi tamamen sana ait, onun sevgisi ya da sevgisizliği ölçüt olamıyor. O sana değer vermese de olur, üzülürsün ama vazgeçemezsin. Başka nasıl olsun ki, hayır? Yani, bir insana yapabileceğin en iyi şey değer vermek iken, nasıl olsun?

Nefes aldığımız yüzyıl çok da adil değil. Bazı şeyler çok basite indirgeniyor, tıpkı bir sayısal veri gibi olursa olur, olmazsa da yaşanır düşüncesi. Her şey o kadar basitleştirilmiş ki, bu düzende bir şeyleri doğru hissettiğin için şanslı olduğunu düşünmeden geçemiyorsun. 

Seviyorsun, gizlemeden.
Seviyorsun, düşünmeksizin.
Seviyorsun, tüm varlığınla.

Mutlu olunca o kadar güzel gülüyorsun ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder