30 Aralık 2012 Pazar

Yağmur sonrası.


Bazı sabahlar uyandığımda hala rüya gördüğümü düşünmeden edemiyorum. Kendi habitat oluşumuma oldukça karşıyım. İnsanlar değişmeli, evet. Peki?

Eskiden de fazla uzaklaşmadan yer değiştirmeye çalışırdım. Bunun oldukça kolay bir yolu vardı üstelik. Babam onikinci ya da onüçüncü doğum günümde yeni bir bisiklet almıştı. Karşı binadaki Nihal'in bisikletinden daha iyiydi üstelik. O zamanlar kaldığımız evi de hatırlıyorum, zemin kat. Salon büyük. Benim odamdan çalışma odasına açılan bir pencere vardı, kitaplık manzaralı. Kitap dediğim de kişisel gelişim o zamanlar. Her neyse, geceleri uyumakta sorun yaşardım o sıralarda, karanlık çökünce nasıl korku nasıl ama. Çekmecelerin içinden yaratıklar, çift başlı ejderhalar, kız kaçıran dilenciler, hayaletler, cinler, periler çıkıp beni kaçıracaktı. Kendimi öyle bir kaptırırdım ki sabaha ölmediğime inanamazdım. Ulan sesimi de çıkaramazdım, babam disiplinli bir adamdı çünkü. Sadece uyumadan kapıyı aralardım, bir şey olursa bağırayım da gelip bulsunlar diye. Velhasıl, ölmedim. Hala daha çok karanlıktan çekinirim biraz. 

Asıl konuya dönersek, bisiklet hediye etmişti. Yeni bisiklet lan, mavi böyle. Nasıl sevinmiştim. Sabah uyanır uyanmaz evin bahçesinde iki tur binip öyle kahvaltı ediyorum, kahvaltıdan sonra tekrar. Akşama kadar. Sonra bahçe ile sınırlı kalmayıp bulunduğumuz sokakta kullanmaya başladım. Sonra Sokağın bitişinde yeşillik alanda, sonra teyzemlere giden o uzun çıkmaz sokakta. Ama buraya kadar fazla ilerleyemiyordum, ya annem seslenirse, ya bir şey olursa diye. Bisikleti kullandığım birkaç sokak vardı, bende onları isimlendirmiştim. Gitmek istediğim yerlerin isimleri ile hitap ederdim. Mesela yeşillik alan ananemler olurdu, vesaire. O zamandan bu yana bir şey değişmedi, hala geride bir şeyleri bırakıp gidemiyorum. 

Düşündüğünüzden ya da yazdığınızdan daha farklı biri olduğunuzu anladığınız an yazmaktan da düşünmekten de vazgeçiyorsunuz.

Olmayın.