30 Ocak 2012 Pazartesi

Aslında bir konu var Gary, Gary Oldman.

Bu sabah Gary Oldman'a haksızlık ettiğimi düşünerek uyandım. Sonuçta film yaşantımın çoğunluğunu kaplıyordu. Sonra mesela ben kolay küfretmezdim, ama bazı sahnelerine gelişi güzel gönderiyordum. O kadar iyi bir kötüydü yani. Sid Vicious derken, Leon çıktı geldi. Yetenek sınırının olmadığını gösterdi. Hem ayrıca, çok da çekici. Bir Dracula'nın bu kadar çekici olacağı aklınıza gelir miydi? Bulunduğum zamana teşrif etse, kahve sözü almadan ayrılmazdım peşinden. Neyse, sadece bu kadar da değil, Fifth Elementh, Dark Knight ve Harry Potter. Sirius Black diyorum, onun naifliğine ün katan insan. Daha ne diyeyim ki. 

Gary, Jean Dujardin'in Oscar'ı alacağını düşündüğüm için senden özür diliyorum. 
Oscar senin kulun köpeğin olsun. 

Sarılayım mı şimdi?

14 Ocak 2012 Cumartesi

Kötü el yazısı olanlar olarak, kaç kişiyiz?



Ulaşmak istediğinde o şeyin ne kadar uzak olduğunu fark etmen pek zaman almasa gerek. Gökyüzüne, iplik sayesinde özenle asılmış bulutlar gibi. Gökyüzü hepimizin tavanı, bu yüzden dert etmeye gerek yok. Her gece gözüne takılan çerçeveye bakıyorsun, sonra uyanmak istediğin sabahlar geliyor aklına. Yaşamak istediğin anları anımsıyorsun.


Bisiklet havasına uyanılmış. Ortada dağılmış kitaplar, bazı fotoğrafları kesilmiş dergiler, kirlenmiş fincanlar, kurumuş çiçek yaprakları, sonbahardan aldığın yapraklar, bir kısmı defterine ait olan yapraklar, sürekli yapraklar. İlerlemek için ayağınla sağa doğru kaydırmalısın hepsini, özene hiç gerek yok. Sonra tozlanmış radyonun düğmesine dokunmalısın. Parmaklarına bulaşan tozu, küçük yıldızları olan sabahlığına silmelisin. Birden en sevdiğin şarkının çalması gerek her şeyden sonra, dinlemesi için tüm insanlığı çağırmalısın. Çay da demlemişsin üstelik, yeterince bardak da var.


Ertesi mevsim oluyor sonra. Öylece durduk yere mevsim değiştiriyorsun. Soğuktan herkes hızla ilerliyor sokaklarda, parfüm kokularını sevdiğin insanlara göre sıralandırıyorsun. Koku çok önemli, benzer kokuyu kullanan insanlar aynı sıfatla giriyor hayatına. Babanın kullandığı parfümü kullanan bir arkadaş edinemiyorsun mesela, her şeyini saklıyorsun ondan. Sonra bazen sırf bir koku için o metroya binmiyorsun, özlemden ortadan ikiye ayrılırken soğukta onbeş dakika daha bekliyorsun. Eve döndüğünde, tekrar aynı çerçeveye bakıp, gülümsemeleri olan dünyada olduğunu düşünüyorsun.


 Sen ve geriye kalanlar.


Sonrası daha kolay.


Belki bir şarkı çalıyor ve senden kilometrelerce uzakta birinin hayatı renkleniyor.
Henüz tanışmadığın insanlar da varken üstelik, mevsim değiştirmek daha bir güzel geliyor.