bazen diyorum, sadece sarsılmaz nesnelerin bulunduğu bir ülkeye taşınsam. yanıma sadece benliğimi, duygularımı ve sözcüklerimi alsam. çünkü çok fazla söyleyecek birşeyler olur, çok az anlatılacak olgular. çok az bakış. öyle bir zaman diliminde uykusuzluk çekiyoruz ki, karamelli dondurmanın bile bir sonu var. ve, sonları iyi bulan kişilerden her zaman korkmuşumdur. biliyorum, güvensizlik denen şey anıların karmaşası. ama ya değilse?
sonra..
son- ra.
kendinizi anlatabileceğiniz iki kelimeniz var mı? tüm cümlelerimiz, tüm günlerimiz, tüm günahlarımız hep başkası için. ama tüm bunların sonunda kendimizle başbaşa kalıyoruz. en fazla sevmemiz gereken kişi bizken, yine bir başkası için kıytırık acılar çekiyoruz.
kabul etmek gerek ki,
ilkbaharla sohbaharın iç içe olmadığını bir gökyüzündeyiz.