20 Temmuz 2011 Çarşamba


bazen diyorum, sadece sarsılmaz nesnelerin bulunduğu bir ülkeye taşınsam. yanıma sadece benliğimi, duygularımı ve sözcüklerimi alsam. çünkü çok fazla söyleyecek birşeyler olur, çok az anlatılacak olgular. çok az bakış. öyle bir zaman diliminde uykusuzluk çekiyoruz ki, karamelli dondurmanın bile bir sonu var. ve, sonları iyi bulan kişilerden her zaman korkmuşumdur. biliyorum, güvensizlik denen şey anıların karmaşası. ama ya değilse?

sonra..
son- ra. 

kendinizi anlatabileceğiniz iki kelimeniz var mı? tüm cümlelerimiz, tüm günlerimiz, tüm günahlarımız hep başkası için. ama tüm bunların sonunda kendimizle başbaşa kalıyoruz. en fazla sevmemiz gereken kişi bizken, yine bir başkası için kıytırık acılar çekiyoruz. 
kabul etmek gerek ki,
ilkbaharla sohbaharın iç içe olmadığını bir gökyüzündeyiz.
 




8 Temmuz 2011 Cuma

başlığa gerek duymadığınız anlar oluyor elbet.




merabaa. size ne kadar sevimli bir şarkı hediye ettim, bilmem farkında mısınız. güne bulutsu başlamak gerek. 

geçen günlerden birgün. şu arkadaki sarılı fıstığın evine kahvaltıya gitmiştik. yeri gelmişken, çok atarlıyım burada. bakışlarımdan atar gider akıyor. oradan bu halimiz. nisanyağmuru da aramızda tabii. sonra işte, hani sınavlar geçti herşey harika, nımnım yapıyoruz ya bunu faaliyete dökelim dedik. gerçi bunun konumuzla hiç alakası yok. 
ben sabahları çayı böyle içiyorum. tam bu açı ile, ölümüne içiyormuşum gibi. ama öğlene doğru bardağın açısı biraz azalıyor ve herkese bir rahatlama geliyor haliyle. iyi de, ben çok çay içmem ki. yani, şimdi içimde bir durak oluştu. ben çok çay içmem gençler.. 

geçen gün saçlarımı kestirdim. uzundular. şimdi bana göre kısa sayılırlar. yani, kısa saç değerlendirmesinde sadece ben onları bu 'kısa saç' katagorisine aldığımın farkındayım. yine de bazen uzunlu saçlarımı özlediğim doğrudur.
sonra işte, hayat çok boştan. üstelik havaların bu kadar sıcak olmasına inanın gerek yoktu. kitaplıkta duran ve okunmamış birçok kitap olduğunu gördüm ve dedim ki, oku şunları kızım. şimdi onlarla vakit geçiriyorum, bir de tarantino filmlerine kafa yoruyorum. tekrar tekrar. arada bir dışarı çıktığım oluyor. arada bir sıkça demeliydim. ama aslına bakarsanız, odayı epeyce toparlamam ve elden geçirmem gerek. kitapların yeri, düzenlemeler. elbise dolabında kullanmadığım birçok kıyafet var. aslında diyorum ki.. 
tanrı aşkına, biri bana yaşama gücü aşılayabilir mi?

* bu arada arkadaki genç, yaldır yaldır fotoğraf karıştırıyordu.