11 Nisan 2012 Çarşamba

Az önce kolumu dolabın kapağına çarpmış olmamın bunlarla bir ilgisi yok.

Uzun yazmak aslında o kadar da hoş değil. Ama insan anlatmak istiyor, karşılaştığım her insana anlatmak istiyorum. ‘Küçükken gördüğüm buhar tutmuş her cama yazı yazmak isteği gibi..’ cümlesini hatırlatıyor tekrar. İnsan yazmak istiyor. Boş bir kağıt verildiği an gemiler yapmak, bunun için akarsular bulmak, uçaklar yapmak hatta. Kanatları orantısız ve balkonlar bulmak; çiçekleri gün ışığı ile beslemek için.

Hayatım boyunca hiç çiçek ya da hayvan besleyemedim. Ya fazla sudan yapraklarını döktüler ya da unutulup gittiler. Orta yolu bulamadım yani, bunun orta yolu mu olur, dedim. Sonra belki vardır dedim. Ama yok, olmadı. Bugüne kadar getirebildiğim hiçbir şey yok. Ne bir çiçek ne de büyüyüp kocaman olmuş bir hayvan. İnsanları bile yanımda zamanla doğru orantılı olarak taşıyamadım ki. Hep bu yüzden beyaz defter sayfaları besliyorum, şarkılar biriktiriyorum, kitaplıkta en eski romanları büyütüyorum. Sadece birbirimizi dinliyoruz.

İnsan yazmak istiyor dedim ya, hatırlamak da istiyor onun yanında. Kimbilir, belki de olup bitenlerin bir kısmını hatırladıkça yazıyor ve günün birinde zihnimizden atıveriyoruz. Öyle değil aslında, mesela boş parfüm kutuları var. Bazen leylak kokuyor bazen portakal. Beyaz kapaklı olanın kokusu mavi paltoyu hatırlatıyor, çok ucuza alıp ayıla bayıla giyilen.

Karşılaştığım her insana anlatmak istiyorum.

’ Buharlı bir cama yazı yazmaya benziyor. Özenle yazıyorsun, apaçık belli oluyor anlattıkların. Sonra silinip gidiyor.’

1 yorum:

  1. ah keşke herkes aynı dinginlikle dinleyip aynı şekilde anlayabilse...

    YanıtlaSil