16 Haziran 2011 Perşembe

mavilik.

siyah, fazla bir siyah. sisten kurtulamamış fazla beklemekten yanmış.
hepsi bir masa lambası ışığında.
hatta öyle bir masa lambası ki bu,
her sabah güneşle birlikte aydınlatmaya başlayan, yıldızlar çıktığında ise sineye çekilen bir lamba.
sahibi garip çünkü.
aydınlığı aydınlatıyor.
oysa yıldızlar hep siyah örtüde, fazla birşeye gerek yok.
odada bolca yokluk var.
senin yokluğun, sonra sesinin yokluğu, gözlerinin, ellerinin, duvardaki saati ayarlamak için çırpınışının.
parfüm şişelerinin, zamansız gülüşlerinin, mırıldanmalarının.
o kadar çok yokluk var ki, ben bu yokluğa gülümseyemiyorum.
her yokluk arası boşluk.
sonra işte,
nereye baksam yoktuk.
yeşil bir kutunun içerisindeki maviydik.
başka bir renkle kapatılmaya çalışılmıştık, gökyüzü bizden utanırmışcasına beyaz bulutla kaplamıştı kendini.
ama biz maviydik.
üzerimize çekilmiş örtüyü kaldırdığımızda,
iki farklı renge büründük;
sen yokluğun mavisi, ben ise gökyüzünden arta kalan.

1 yorum:

  1. kafamı duvarlara vurma isteği uyandırsada, bu yazı için teşekkür etmeyi borç bilirim.

    YanıtlaSil