17 Mayıs 2014 Cumartesi

SOMA.


Bunun bir “ölüm” olmadığını bir “cinayet”; bir “katliam” olduğunu düşünüyoruz sonra. Çünkü gerekli önlemleri almayan ve maden işçilerinin ölümüne “ölüm bu mesleğin kaderinde var” diyen aklın yönettiği bir ülkede olduğumuzu hatırlıyoruz. “Kârına kâr katmanın” insan hayatından, duygularından daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü “kârına kâr katan” o büyük “patronların” ölen kara yüzlerin hiçbiriyle yüz yüze gelmediğini biliyoruz. Buna öfkeleniyoruz. Buna katlanamıyoruz. Nasıl aşağılık bir düzen, diyoruz.

Bir şey yapmalı diyoruz sonra. Sokağa çıkmak, ses vermek gerek diyoruz. Onlar oluyoruz, yüzler oluyoruz, binlere dönüşüyoruz çok geçmeden. Karşımıza ise “tek tip” giyinmiş, kendilerine “polis” diyen, eli yüzü bize benzeyen ama “nefes alışından, duruşuna” bizden çok farklı olan onlarca “şey” dikiliyor. Ellerinde tabancalarıyla, giydikleri zırhlı elbiseleriyle birkaç dakika sonra her yeri cehenneme çevireceklerini düşünen bu “şey”lerin ne kadar iğrençleşebileceklerini gördükçe başa, nasıl bir düzen bu, sorusuna geri dönüyoruz. İnsanların katledilmesi istemeyen insanları katletmeye çalışan bir düzende “yaşam, aşk, sevgi, dostluk” nasıl temiz kalabilir, diyoruz. Sonrasında da öfkeleniyoruz.

Öfkeleniyoruz ama öfkemizin kaynağı ise “onların” şiddeti falan sanılmasın. Kaynağımız, duygularımızı besleyen “sömürüsüz”, “eşit”, “özgür” bir yaşam kurabileceğimize olan; o “kara yüzlerin” emeklerini, sevgilerini, aşklarını, dostluklarını, hayatlarını “kâr hırsında olan” bir patrona vermeden yeşertebilecekleri bir hayatın mümkün olabileceğine olan inancımızdan, hasretimizden başkası değil.  “Beyaz” çarşafı temiz; “kömürlü ve çamurlu” çizmelerimizi pis sanarak, gösterdiğimiz yüce gönüllüğümüzle, yeni bir yaşamı kurabileceğimize inanmamızdan başkası değil. İnanıyoruz, o yaşamı kurmaya. O yaşamı kuracağımız alanlar ise çok belli, dün Taksim’de birbirini tanımayan binlerce yüzün, birbirini tanıyan ve düşene uzanan “ellerinden” başkası değil; yan yana gelerek, el uzatarak, omuz vererek, birlikte gözyaşı dökerek, birlikte haykırarak, o güzel sloganın gerçekliğini görerek belki de: “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder