25 Şubat 2012 Cumartesi

Baktığın aynadan ileriyi göremediğin zaman dilimleri oluyor. Bazen rüzgarı sadece hissetmekle kalmayıp, duyduğun, tadına baktığın zamanlar. Bahar gelmeden önce açan bir çiçeğin şaşkınlığını yaşıyorsun, belki biraz daha beklese her şey yolunda olacakmış gibi. Beklemiyor, bekletemiyorsun.

İnsan ilişkilerinin seni ilk şaşırtması değil bu üstelik. Bir sabah uyandığında kocaman bir kahvaltı masasında yalnız değilsin, kayısı reçelini almak için bir dakikalığına arkanı dönüyorsun ve sesler kesiliyor. Kaldı ki, yalnızlığın insan üzerinde sorun oluşturmayacak bir yanı da var. Ama yine de anlam veremiyorsun, çevrendeki onca insanın kayısı reçelini sevmediğini düşünerek geçiştiriyorsun sonra. Oysa 'değişim' sözcüğü yasaklanmış gibi, aklına bile gelmiyor. Her insan değişir, etrafındaki insanların bakışlarından başka değişmeyen bir şey dilersin ama yok.

Hepsini bir kenara bırakıp, boş bir kağıt ve kalem aldığında çizeceğin ilk şey ağaç oluyor. Büyük gövdesi olan, dallarını sarkıtmamış ve meyvesi olmayan, renkli yapraklı bir ağaç. Sonra izlediğin bir film sahnesi geliyor aklına. Çayırlıkların arasında renkli gözlü küçük bir kız çocuğu, elinde kıyafetler ile bir adamı bekliyor. Adam uzun zaman gelmediğinde bile bekliyor onu, yine de küçük bir kız çocuğu bir adamı bekleyebiliyor. Küçük bir kız çocuğu, o adamı bekleyebiliyor. Şaşırıyorsun çünkü sen kimseyi beklemeye inandıramadığının farkındasın.

Yine de, sarı saçları olan küçük bir kız çocuğu o adamı hayatı boyunca bekliyor.
Hiçbir şey söylemeden.

Sen ise, hayatından sessiz sakin çıkan tüm insanlara bile bakamıyorsun.

Sen ise, hayatından çıktığın insanlara 'hoşça kal' bile diyemiyorsun.

Güzel bir sahil kasabasında olacağını düşünüyorsun sadece, uzak ülkelerin, yakın hayalleri. Sabaha karşı bir bankta oturmuş gelmesini bekliyorsun.
Küçük bir kız çocuğu, o adamı bekliyor.

1 yorum: