28 Eylül 2010 Salı

* Dikkat yetmezliği sadece.

Telefonunu okulda, sıranın altında unutan diğer saf insanlar, sizi anlayabiliyorum. Siz de oradasınız ve beni anlıyorsunuz, evet.

22 Eylül 2010 Çarşamba

İstemsizce doğal olan bir tek onlar sanırım.

Uzun zamandır gözlemlediğim birşey bu, ifadelerindeki gerçeklik ve doğallık. Her biri o kadar fazla anlam taşıyor ki, ne yazsam bilemedim. Gülümseyip 'bak çekiyorum, nasıl çektiğimi gördüğünde çok şaşıracaksın' dediğimde merakla ekranda nasıl çıkacaklarını beklerken oluşan yüz ifadelerini görmelisiniz. Onları tanımıyorum. Ailelerini, nasıl yaşadıklarını, ne yediklerini ya da nasıl bir hayat düşlediklerini. Ama gözlerindeki anlamı ve gülümsemelerini biliyorum. Fotoğraflarını çekip bazen şekerleme bazen ise onların da beni çekmelerine izin veriyorum. Ve tabii, hangisini tercih ettiklerini tahmin edersiniz. Click!


Not: Çekimler bana aittir, yanlış olmasın. Asdf.
Masal diyarların renksiz bulutları gibiydi herşey.

16 Eylül 2010 Perşembe

Buster kişisi birkaç gün daha mail atmasaydı, mikserimle yollara düşmeyi planlıyordum. Ciddi bir itiraftır, ciddiyetimi görsün diye yayınlıyorum. Ahah.

Görünürlük*

Sadece sevgisini görebilmişti ve bu yüzden sıradandı. Ve hakettiği gibi sıradan sevdi.

14 Eylül 2010 Salı

Shelter *






Cara, mahkeme için psikolojik danışmanlık yapan bir psikayatristdir. Hastalarından biri bölünmüş bir kişiliğe sahiptir. Cara, hastasının kişiliklerinin birer cinayet kurbanı olduğunu keşfeder. Bunun üzerine idealist doktor, zamana karşı yarışarak cinayetlerin esrarını hastası ile gerçekleştirdiği seanslarda çözmeye çalışır. Falan.

Vatikan Production sunar.. Şaka maka gerildim hani. Ama güzel bir filmdi, öneririm. Dikkat etmeniz gereken tek ayrıntı: Odanın mümkün olduğunca aydınlık olmasını sağlayın. Yoksa nevriniz döner. Tamam, korku filmlerinden pek hoşlanmıyorum ne var yani? Ha diyeceksiniz şimdi niye izledin bunu saf hatun? Hemen özet geçeyim.

* Biraz kitap okudum, telefonun serviste olmasından dolayı yaklaşık 2 gündür sadece annemle iletişim kurmuştum ve sohbetlerimiz artık sürekli duvarların rengine kayıyordu. Elimde olan filmleri tüketmiştim, neeyse. Filmlerimin bulunduğu kutuya elimi attım ve artık ne çıkarsa diyerekten seçtim bir tane. İsmi yazmıyordu, boş bilmem ne sandım. Ama baktım ki, ı ıh değil. Odamda yeni dizayn ettiğim film köşeme geçtim kuruldum izledim. Oha yani. Psikoloji üzerine eğitim almayı amaçlayan biri olarak filmin kurgusu düşüncelerimle paralel gidiyordu ama bum! Evet, gerildim. Yine izlesem yine gerilirim. Beylik laflar edemem bu konuda. Bitti.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Ihm.

Aklınızla seviyorsunuz, peki o halde tüm bedeni etkileyen bu sevgide neyin nesi? Hepsini boşverin. Zaman denen ipin ucunu kaçırdığınızda sevgi hücrelerinizden çekiliyor. Yani, onu* seven bir hücreleriniz var ve zamanla ölüyor böylece sevginiz bitmiş oluyor. Yoksa nasıl açıklardım zamanı dolan ilişkileri. Üstelik derindondurucuya atma ihtimalinizde yok. En iyisi gökyüzü gibi sonsuzlukları sevmek, ya da kuzgunları sevin siz. Ben seviyorum mesela.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Baba meselesi!


Düşünüyorumda, nasıl bir baban var deseler vereceğim ilk yanıt şöyle olurdu; ' Öğretim hayatı boyunca hiç kopya çekmediğini düşündüğüm bir babam var.' Evet, tam anlamıyla böyle düşünüyorum. Nedendir bilinmez. Hayır, bunu ondan hiç duymadım fakat yinede okul sıralarında oturduğum zamanlarda -ki buna yüksek okul dahil falan- hiç kopya çekmedim dese saniyenin dörtte biri hızıyla inanırım! Öyle bir havası var, kim bilir belkide milli eğitim olaylarının içerisinde olduğu için bana öyle geliyordur. Gerçekten hiç kopya çekmedin mi babacık?

MiniNot: Bu fotoğraf eklenti, biliyorum. Hatta malum siteden alıntı. Ama napiim beğenmiştim fazla fazla. Neeyse, sustuk.

4 Eylül 2010 Cumartesi

*Yaşam size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın.