15 Aralık 2011 Perşembe

İki kaya arasında sıkışmışım balık gibi. Öylece beklerim geçsin anlar.

Bazı kelimelerin nitelik olarak yetersiz kaldığı bir evrenin içerisinde ne kadar yüzebiliriz? Kaldı ki, denizsiz şehirler var. Denizi arkasına almış, kapana kısılmış şehirler de var. İnsanlar var sonra, nereye baksa bir başka şehir gören. Sonra o şehirlerin martıları var, istediği kadar uzaklıktan dönüp gelebilen, sahipsiz özgürlükleri var. Kimsenin sahiplenmediği birkaç çay bardağı var, onlar da özgür.

Her kitap arasından, her yastığın altından, hatta her rüya sonrası uzayıp giden listeler var. Yapmayı düşündüğümüz, düşlediğimiz hayatın ön hazırlıkları. Sonra, hepsi unutulup gidiyor.

Uyku var bir de. Kurduğun alarmdan yalnızca üç dakika erken uyanmışsın ve üç dakika daha uyuyabilmenin mutluluğu var.

Hani şehirler arası bir yolculuktasın da radyoyu açtığında en sevdiğin şarkı çalıyor, işte öyle yaşanılası hisler var.

11 Aralık 2011 Pazar

Ödüllü Mim. Mim derken, canım Milka çekti. Ne alakası var?


Merhaba, şu an ekrana bakmakta olan sevimli kişi. Bir diğer sevim kişi olan Eva tarafından mimlenmişim. Koşup sarıldım ve dedim ki, teşekkür ederim haydi biz de biraz mimlenelim.
Olaylar böyle gelişti, önce şu şarkıyı dinleyelim.

Hakkımızda yedi gerçek paylaşıyormuşuz.

- Büyüyünce Clementine Kruczynski olmak istiyorum.

- Kendimi bir rakuna benzetiyorum. Rakun doğdum sanki. 

- Yeni doğduğumda, portakaldan bile küçükmüşüm. 

- Özlediğim insanlar var ve onlara ulaşamıyorum.

- En büyük trajedim, iyi anılar bırakmaya çalışmak ve sonra el yüz göz gibi her yere bulaştırmak.

- Mavi ojelerim var.

- Yedi sayısının tılsımına inanıyorum.

Ve mimlediğim diğerleri;

9 Aralık 2011 Cuma


Size biraz uykudan bahsetmek istiyorum.
Uyku çok güzel bir şey.
Bazı insanlarda sürekli bulunma durumunda görülüyor.
Tersi olan uykusuzluk ise, çok sevimsiz bir şey.
O zaman, merhaba.

8 Aralık 2011 Perşembe

 Sen başkasının hayatından uzaklaşırken, başkaları senin hayatından uzaklaşıyor. Kendi hayatımız dışında, çoğu kişinin hayatında yer alıyoruz.

Sonra düzen sağlayamadığımız için alt üst oluyoruz, bu ‘başka hayatlarda’ olma zinciri hiç bozulmuyor, küfrediyoruz. Sonra bir bakmışsın boyut değiştirip yine başka hayata geçmişsiz. ’ Ne saçma şey ya bu?’ demeden devam ediyoruz. Üstelik sana en yakın olan kişinin giderek senden uzaklaştığını fark edemiyorsun. Fark ettiğinde ise, zincir bozuluyor. İnsan ilişkileri arası bir tutarsızlık oluyor derken, insanlar geliyor ve onları en önemli koltuklara yerleştiriyorsun, sonra çıkıp gidiyorlar. Sonra sen hiçbir şey olmamış gibi, yeni gelenlere aynı yeri gösteriyorsun.